tag:blogger.com,1999:blog-12442965802929551922024-03-07T20:40:09.803-08:00don quixote ve devrilenlerhiç kimsenin hayali mükemmel değildir.monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.comBlogger80125tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-62858894922065768112013-09-13T06:56:00.001-07:002013-09-13T06:56:27.690-07:00usul usulcümlelerinin altında kin var, buna dayanmak mümkün değil. gideceksin sanırım, ama hiç sırası değil.<br />
<br />
elinle kaybetmiş gibi telaşsız ararsın kendini bilirim. sanki hiç bulmak istemiyormuş gibi ararsın kendini. zaman hiç geçmez ama yavaş yavaş eskir ve eksilir sana ait her şey, kalbinde hiç geçmemiş sancılar yorgunluğu. yine de bir bahanen vardır hep gitmeye. çiçeklerle gelmiştim, demek gidiyorsun yine. yazık, solacaklar şimdi sensizliğe. soracağım sanırım hep kendime, "böyle sakin bir kalp nasıl böyle kalın duvarlar inşa edebildi" diye. arayacağım elbet, yılmayacağım öyle ilk darbede. <br />
<br />
gideceğim elbet muhakkak sensiz değil. eskiyor bacaklarım, varisler kapladı her yanını, canım yanıyor. usulca düşüyor gardı gecenin, beni içine alıyor. usulca söyleniyor bazı şarkılar, kimse bilmiyor. usulca yazılıyor bazı şarkılar, kimse duymuyor. usulca ölüyor çoğu insan, kimse görmüyor.<br />
<br />
usulca konuşuyorum aynayla: "kendini hafife alma, yalnızlığın böylesi herkese nasip olmaz."<br />
<br />
kırılıyor yansıman.monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-79418716079639970292012-07-23T17:44:00.001-07:002012-07-23T17:44:32.399-07:00imo vakit bir geceyarası büyütebilirim<br />
zihnimin kalbine gömüldüğü yerde<br />
dışlayabilirim kendimi bütün tayfadan<br />
kekeme bir çocuk kırılganlığı yapıştırıp<br />
ağza en alınmayacak yerlerine<br />
ve ağza alınmaycak içbir şey yoktur<br />
<br />
öğrenci adamız kusra kalma saat 12'den sonra tüm sigaralar camel soft<br />
<br />
<br />
farkında değilim sanma artık<br />
biliyorum aşkımız yeteri kadar postmodern değil<br />
zihnimiz de pek yatkın değil nedense <br />
marsel düşamp'ın kafa açan temsillerine<br />
içimde bir boşluk bıraksam ondan bir sanat eseri olmaz belki<br />
ama gidişin bir şiir kitabı olabilir<br />
şiirin bir gidiş kitabı olabilir<br />
susuşun bir telefon kulübesi olabilir<br />
artık kimsenin tenezzül etmediği<br />
ve yalnızlık evrenin bir yasası olabilir<br />
murphy ile plath'in gayrımeşru çocuğu olabilir yalnızlık<br />
<br />
bu sıralar ayaklarımız bir karış havada, alacağın olsun feyyaz kayacan<br />
<br />
belki bir sonbahar büyütebilirim<br />
taşak gibi terlediğim bir yaz günü içinde<br />
kasıklarından yapraklar düşürebilirim gezegenin üstüne<br />
gezegen bu kadar huysuz olmasa<br />
güzellemeler yapmak isterim<br />
güzelleştirmek isterim<br />
çirkinin kaderi tatmin olmamaktır bir yerde<br />
zamanla anlıyorum ki ben<br />
bütün açık sularda çirkinim<br />
pasifik dahil mi emin değilim<br />
<br />
sesim rahmine bir unutkanlık düşürürse<br />
gözümü kırpmam<br />
seni ayırır<br />
memelerini bir mezarlığa gömerimmonoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-47717911504024494862012-07-17T12:41:00.001-07:002012-07-17T12:41:14.155-07:00düşellerinde intikam kokan çiçekler var belli. o kadar güzel çekiyor ki şiddetin beni içine canımın daha çok yanacağını bile bile kendimi kurtarmaya çalışmıyorum. insan acıdan değil acının olamayışından çekiniyor sanırım. eğer bir yolun sonunda acımak kesinse insan kendini geri çekmiyor. ama hafiften bir canının yanmaması ihtimalini gördüğünde "acıdan kaçma" adı altında kendini müsait bir yaşama koyveriyor. bunun için kimseye kızamam. o kadar ölüyüz ki yaşadığımıza inanmak için canımızın yanmasına ihtiyacımız var. <br />
<br />
korkularının ne olduğunu bildiğinde onlara karşı daha tedbirli olurum sanıyorsun ama hiç de öyle olmuyor. yükseklik korkusu yaşayan tanıdıklarımın çoğu manik depresif. insanın korktuğu şey yükseklik değil içine gelmesi olası bir kendini bırakma, atlama isteği. her an düşebilirim, bir boşluğun içine, sanki onu delecekmiş gibi. bütün ölümlüleri iyi hatırlamak ne büyük bir lüks olurdu!monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-28359837287644601822012-06-27T09:18:00.000-07:002012-06-27T09:19:49.517-07:00ayna"siktir git amına kodumun çocuğu!" diyerek aynaya kafa attım. bu aynaya ilk kafa atışım değil. insan biraz zorlanarak da olsa kendini yumruklayabiliyor ama kendine kafa atamıyor. bundan önceki beş aynamı da kafa atmak suretiyle kırmıştım. baktım olacak gibi değil sonuncuyu özel yaptırdım. çok para verdim ama değdi namussuza. kafam kırılacak neredeyse ama o bir türlü kırılmıyor. annemle birbirimize eskisi kadar yakın olsak mekanda kırdığım aynaların uğursuzluğu yüzünden iki elimle bir sikimi doğrultamadığımdan dem vurabilirdi. ama birçok şey gibi o da artık çok uzakta. az önce söyledi, çay demlemiş yeni, istersem alabilirmişim. insanın kendine kızgın olması iyi bir şey değil.<br />
<br />
<br />
<br />
bence insanın uyuduğu odaya güneş girmemeli. zaman mefhumunu kaybedebilmeli insan özgürce. bence bir şeyi kaybedebilmek büyük bir lüks; çünkü onu kaybetmek için önce ona sahip olmak gerekir. bunu en iyi rahman abi anlıyor sanırım. kendisi ayıptır söylemesi ereksiyonunu kaybetti. bu eve taşınmadan önce anneme defalarca kez siyah güneşlik almasını söylemiştim ama o her zamanki gibi beni dinlememişti. aslında ciddiye almamıştı demek daha doğru olur. kaşım açıldı, kanın birazı aynaya saçıldı, aynanın karşısında yanaklarımdan aşağı istikamette boynumu es geçerek kasıklarıma doğru giden kanı izliyorum. şu an kendimi bir yere koymak istesem de bunu yapamazdım. kendimi zaten uzun zamandır hiçliğin ortasına koymak istiyorum. acaba kendinde bir şey miyim? sanmıyorum. insanı kendini görmezden gelemiyor olması kötü bir şey.<br />
<br />
<br />
<br />
bir süre kanadıktan sonra duşun altına girdim. kanı bedenimden temizledim. havluyla beraber çıkıp odama geçtim. havlunun üzere yarılamış olduğum cin şişesinden biraz içki döküp kaşımın açılan yerini temizledim. sanırım dikiş atılması gerekiyor. bence intihar hiç de planlı bir şey değil.en azından türkiye'de olup da planlı olan hiçbir şey diye biliyorum ben. bu kuzey ülkelerindeki gavatlar muhtemelen planlıyorlardır intiharlarını. rahman abi orospu çocuğunun tekiydi, o yüzden intihar etmesine üzülmedim; ama cenazesinde herkes "iyi biliriz!" dedi. gün 28 saat olsa benim için hiçbir şey farketmezdi, odama siyah güneşlik takmam lazım. insanın geç kalmaktan korktuğu bir şey olmaması çok boktan bir şey.<br />
<br />
<br />
<br />
ayna kırıldı.monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-58029144073379015152012-03-04T23:33:00.000-08:002012-03-04T23:33:58.423-08:00ah kiah ki kalbinde bir sıkışmışlığın izleri var. içimde bir sıkıntı var diyorum yahu! cümleler kaldırmıyor zarf tümleçlerini. şarkılar istemiyor daha fazla söz, söylenecek çoğu şey zaten söylenemedi. tam da bu yüzden söyleyecek hiçbir şey kalmadı. ah ki göğsünde dolaşan dudaklarım ve ağza alınmayacak yerlerini ıslatan sarhoşluğum. yanlarım ağrıyor biraz, pek mühim değil. "sus ulan artık" diyorum kendime. sonra anlıyorum ki bir sussam bütün oyuncaklar kırılacak. oyun ki bir türlü bir çocukluğu içine almayan.<br />
<br />
bir isim takacak olsam kesinlikle "güneş" derdim. güneş ki bir gezegeni ısıtan ama bir kalbe dokunamayan. katli vaciptir o vakitten sonra laf olsun diye sevişenin. gördüğünüz yerde hissizliğinizi sunabilirsiniz kendisine. his ki olmuyor, anlatılmıyor, bir dili yok sevginin, anayasa kitaplarında yazmıyor. sadece hayatta kalıyorsun işte; sadece hayatta kalarak yaşanmıyor.<br />
<br />
ten ki şu kimden peydahlandığı belli olmayan lanet temmuz akşamı tutmasa kolumdan kaybolurum içinde. ah muhsin ünlü kadar şanslı olsam düzenli olarak telefon edebilirdim sesine. zaman mefhumum kayboldu azizim, vehametine doyum olmuyor küfürlerimin öyle böyle değil.<br />
<br />
son ki yetmez başlatmaya başka bir şeyi.monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-78452434426608262972012-01-25T04:25:00.000-08:002012-01-25T04:25:34.156-08:00boşluklaryatağının herhangi bir tarafında biri tarafından doldurulmasını beklediğin bir boşluk olmayabilir. bu mesela doldurulması gereken bir boşluk olmadığı anlamına gelmez. ben buna yakın zamanlı olarak yatağıma gidici gözüyle bakabilirim. tırnaklarımın arasına asırların çürümüşlüğünden yapılma bir yaşam parçası girmiş olabilir. buna uzak zamanlı olarak boşluklar üzerine kafa yorabilirim mesela. bir boşluğun dolması birilerine bağlı değilse o boşluğu doldurmak çok daha zor oluyor. çünkü insan ne sikimi yaparsa yapsın kendi kendinin celladı olmaktan öteye gidemiyor. ve eğer celladın kendinse ölümün birden fazla olur. bu ince ayar, kendini diriltme yeteneğine en ahlaksız taraflarından ilişmiş bir kere. şarabın yalnızlığa ilişmesi gibi...<br />
<br />
e tabii o da çok güzel bir kardeşimizdi ama kendini tensel duygulara fazla kaptırdı.<br />
<br />
bir elbiseyi fermuarının olduğu yerden parçalamaya benzetiyorum. benzetilen olmayınca teşbihte hata oluyor. ama siktir et şimdi ne önemi var ki! ben sadece herhangi bir hissi güzel, sade ama şık, göğüsünün olduğu yerde seks davetiyesi şeklinde bir dekoltesi olan vişne çürüğü bir elbiseye benzetiyorum. bu benzetmede bir boşluk olabilir de olmayabilir de. adını koyamadığın hissin varlığını nasıl açıklardın? saçmalama! aşkı açıklamaya çalışmanı istemiyorum yeşilçam edasıyla. ben sadece adından emin olmadığın bir hissi nasıl açıklardın, onu merak ediyorum. mesela sınavda soru diye sorulsa. bence bütün okullarda insanlara hislerinden bahsetme dersi verilmeli. sevgileri yarınlara bırakmazsak yarınımızda bir sürü boşluk olmaz hem belki."keşke"nin oluru yok "belki"nin bir ihtimali var.<br />
<br />
evet aslında o kadının çok hüzünlü gözleri vardı ve bu hayatın en az hüzün yükü olan şeydi. keşke...<br />
<br />
olmaz ama, ne demiştik: keşke"nin oluru yok belki"nin bir ihtimali var.monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-42198746635827113532011-10-04T00:15:00.000-07:002011-10-04T00:15:14.614-07:00firareğitilmiş bir suskunluk<br />
taşıyorum yatağımda<br />
azgın nehrinin<br />
sürükleme seansları için<br />
baş ağrıları, uyku hapları<br />
arkasına robot resmini çizdiğim<br />
yazar kasa kağıtları bırakıyorum<br />
dünyanın bütün fişlerini diyorum <br />
bütün fişlerini istiyorum<br />
ah ulan<br />
o bütün fişleri tüketsem<br />
yine de sana benzetemiyorum<br />
<br />
madem yüzün yatkın değil çizilmeye<br />
bütün nehir yataklarında kendimi fişliyorum<br />
zeytinin yağına bulanmış bir polis copu sokuyorum<br />
kıyafetlerinin bıraktığı boşluğa<br />
dolmuyor ki<br />
<br />
bu sıralar işim gücüm yok<br />
ne zaman işim gücüm olmasa<br />
seni iş belliyorum kendime<br />
ben profesyonel olarak seni kovalıyorum<br />
ne zaman yanına varsam gitmek şehrine giden<br />
bir albatrosa takılmış oluyorsun<br />
boşuna demiyorum sana<br />
bileklerimi boşuna kesmiyorum<br />
bazen boşuna ağlıyorum<br />
ama boşuna hiç susmuyorum<br />
boşuna demiyorum sana<br />
gittikçe kendine benzetiyorsun <br />
<br />
<br />
sokaklarda büyük bir çığlık birikiyor<br />
duyma eşiğimin üstünde<br />
bu acıları yakama taktığım<br />
sakın dert etme<br />
acıma eşiğimin altında<br />
aynalarda nefret<br />
yollarda özlem<br />
rahimlerde döl<br />
ağızlarda küfür<br />
ellerde nasır<br />
zihinlerde nasıl<br />
gökyüzünde duman<br />
serde yalnızlık<br />
sonda sensizlik<br />
sende sonsuzluk<br />
düşte kırgınlık birikiyor<br />
<br />
küçük bir kumbara buldum<br />
bakir bir çöplükte<br />
ben profesyonel olarak gidişini biriktiriyorum<br />
alıştı pezevenk<br />
bir türlü dolmuyor<br />
<br />
<br />
bir yangın yerine hibe edip<br />
ne kadar hissem kaldıysa üzerimde<br />
makbuzsuz ve fişsiz bir geceye düşüyorum<br />
bu robotun ağzı bozuk<br />
bildiğin gibi değil<br />
bu robotun ağzı kanlı<br />
altı ıslak<br />
üstü üzgün<br />
önü arkası<br />
sağı ve solu...<br />
<br />
<br />
aman sessiz ol<br />
yakalanma kendinemonoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-15137239777960722562011-09-21T16:16:00.000-07:002011-09-21T16:16:34.391-07:00titremebak bu titreme dizlerindeki atanma tarihi önemsiz bir yalnızlığın dışa vurumu. mucizevi şiirler yazdığını sandığın zamanlardan arta kalmış belki, dizelerinden akmış salyanın köpeğin ağzından aktığı gibi. ve şimdi üzerinden sanıyorum epeyce bir süre geçtikten sonra bazı kalemlerle bazı kağıtların üzerine bazı küfürler yazıyorsun, ağzı bozukluğundan kurtulamadın gitti. belki de yılmaz abi haklıydı, herkesin bir kimsesi vardı evet; ama aynı zamanda bir de kimsesizliği.<br />
<br />
bir öngörüde bulunmayı hiç istemem, aslında yalan söylüyorum bunu çok isterim. kendini muhtemelen hatırı sayılmaz bir süre sonra -ki hiçbir sürenin hatır hesabında yeri olmaz- küflü bir ekmeği umutsuzca kemirirken bulacaksın. bir sığınak bulursan belki hayatını hayatın halı bombalamalarından küçük yaralarla kurtarma şansın olur. yeterince istesen bile hiçbir yolunu bulamazsın.<br />
<br />
bütün bandajları kendine saklaman büyük bir bencillik, kendi yaralarını sarmasan da hepsini kendine saklıyorsun ve bu olur gibi değil. indi-öldü hesabı bir yolculuğa çıktığımı duyarsan istemsiz şarkıların terkettiği yollara benden bahis açmayı deneyebilirsin. sait abi olsaydı derin bir ah çekerdi belki, "ah çocuk," derdi, "senden bahis açılmaya vesiledir."<br />
<br />
neden böyle oldu?monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-55969491149544057712011-08-27T20:59:00.000-07:002011-09-02T05:39:08.294-07:00kaçış 4terkediş notları:<br />
<br />
<br />
anlamsızlık nadasına bırakmak zorunda kaldığım kelimelerimin sayısını her gün birazcık daha artırıyorum. farkında olarak her gün konuşmam gereken zamanlarda daha fazla susuyorum ve bu saçma sapan zamanlarda saçma sapan sözler tüketmeme neden oluyor. kafa açıyorum yani. aslında önemli olan bu değil. her şeyin her şeyle alakası var ve bunun farkında olmam işleri giderek katlanılması zor bir hale sokuyor. bir suçlu aramak doğru mu emin değilim. ortada bir kurban olup olmadığını bilmiyorum. bunca yıl kendimi kurban olarak seçmek gibi büyük bir yanlışın içine düştüğümü bu bilmeyiş esnasında farkediyorum ve bu farkındalık içimdeki ölme isteğine kırbaçlar vurup onu azdırıyor. en iyisi sen bana bakmayıver. ben yaz gelince giderek daha da çekilmez bir adam oluyorum. cümlelerim daha karışık ve daha anlamsız oluyor.<br />
<br />
<br />
bir sürü yere bir sürü şey yazdım. çoğunluğu kendi içinde bir acısı, yalnızlığı, çekilmezliği, ağzı bozukluğu hatta yer yer ağlaklığı olan şeylerdi. bir sürü sokağa bir sürü küfür bıraktım. az önce saatler kırıldı, ben bir sürü zamanı kaldırımlarına bıraktım; kusmuklarımı sindirmiş halleriyle ve tüm ezilmişlikleriyle altı ayda bir değiştirilen kaldırımlara bıraktım. saçlarımı çoğunlukla yastığıma ve sıkıntıdan patlayacak gibi olmama neden olan dersliklerdeki sıraların ayağına bıraktım. ne zaman bir şeyi bıraksam bu şehrin sindirmede nasıl başarılı olduğunu gördüm, ne bırakırsam bırakayım bir şekilde kendini imha edeceğini gördüm. giderek bilinçli bir intihar girişimine dönüşen hayatımı imha etmemek için buralardan gitmeliyim. hiç gidemeyecek olsam bile bir şekilde gitmeliyim.<br />
<br />
sanıyorum mutluluğun da kendi içinde bir dili var ve zihnim kendini yeni bir dil öğrenmeye programlayamıyor. evet açıklıyorum: hayatı güzel kılan bir şey yok. var tabii ama benim elimde yok, muhtemelen senin elinde de. bizi güzel kılan şey biz olmamız değil, birini onu "o" yapan şeyler yüzünden sevmiyoruz. çünkü hiçbir şey anlamla gelmez, anlamı biz yaratırız. aşk aynı zamanda büyük bir pazarlama aracı ya da duyguların tarifi zor patlaması anlamlarını taşıyabilir üzerinde eğer biz ona bu anlamları layık görmüşsek. içki bir karaciğer teröristi ve stres topu olarak görülebilir aynı anda. gitmek, "götüm yemiyor kaçıyorum" ya da "böylesi herkes için olmasa da benim için daha iyi" demek olabilir ve bu ikisi birbirinden çok farklı şeylerdir.<br />
<br />
hiç okunmayan şiirler yazan bir şairin de dediği gibi anlatıcının kaderi anlatamamaktır. sanıyorum şimdi başka bir yerde başka gölgelere anlatamamaya başlamam gerekiyor. kızgın değilim sadece kendimi uyuşmuş hissediyorum. hiçbir zaman büyüyemeyeceğim için gidemesem bile gitmenin mektubunu yazıyorum. hiçbir zaman büyüyümezsem çocukluğum yorulur mu?monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-22366829473268679262011-07-31T03:23:00.001-07:002011-07-31T03:24:17.467-07:00sesgözlerin de var bugün. alışkanlık olmuş belki de; nereye gitsem takip ediliyorum gibi geliyor. biliyorsun az çok beni, bitmek bilmeyen manik-depresif ruh hali, bolca alkol, mezesi kadın, birkaç ipe sapa gelmez daha doğrusu sike sürülmez şarkı, bir türlü tamamlanamayan bir hikaye...<br />
<br />
işte sonra oymak istiyorum gözlerini birden, misket yapıp cebimde taşımak istiyorum, ısırmak ve tadına bakmak istiyorum damarlarını. ellerin de var bugün, izin vermiyorlar. insanın kendinden güçlü ve büyük bir güç olduğunu kabul etmesi kolay belki de, ama kendini ona teslim etme kısmı fazlaca sıkıntılı. halimden çok şikayetçi değilim ama uyku düzenimi kursam ve o denge bir daha bozulmasa daha az şikayetçi olabilirdim. aslında genel olarak bakınca bir çok şey yapabilirdim. eğer elimi attığım her şeyi piç etmeye bu denli fazla yönelmeseydim.<br />
<br />
biliyorsun, ellerin de var bugün. baksana; ben epeyce üzgünüm. içtiğim her sigaranın ilk nefesi benim ama ben buna rağmen çok fazla üzgünüm. bir filmde görmüştüm, kadın adama "neden sürekli bu kadar üzgün bakıyorsun? bu kadar genç biri bu kadar üzgün olmamalı," demişti. uykularıma karıştığı bile oluyor o sahnenin. adam soruya cevap vermemiş kafasını önüne eğmişti, ben de ne zaman kend,me bunu sorsam istemsiz olarak aynısını yapıyorum, duvarlar cevap beklemiyor.<br />
<br />
hava dedi sesin ve o an ruhumun bir şekilde havaya karıştığını hissettim, hava dedin sesin ve birden kesildi nefesim sonsuz mutluluk orucuna niyetimi bozmaya niyetliyken.<br />
<br />
son dedi sesin, daha fazla canın yanmayacak.monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-61250388034635736882011-06-15T15:20:00.000-07:002011-06-15T15:20:20.347-07:00yasaklıgökyüzünde az biraz kızgınlık, düşse arşın dibinden parçaları gezegeninde kaybolmayacak kadar kırgınlık, yaşlanmış bir fahişeninki kadar bıkkınlık ve yeni doğmuş bir çocuğunki kadar yalnızlık var. insan gereğinden fazla kendine kalınca nereye baksa kendini görüyor olabilir. hani şey gibi mesela: birini çok sevdiğinde ya da çok özlediğinde nereye baksan onu görürsün ya; aynı onun gibi. aslında hayır. tam olarak aynı değil, bu biraz daha ağız bozucu bir durum.<br />
<br />
bizimki de başka ibnelik tabii. o şehirde sevişmek karneye bağlanırken adisyona geçilmemiş acıları bile bir şekilde alman usulü öderdik biz; yaralarımızı kimse görmesin diye boyalar sürerdik üstlerine. neresinden tutsan kırgınlık. belki çok ama çok fazla kişilik bir oyunda küçücük bir repliğe muhtaçken gocunmazdık sessizliğimizden. <br />
<br />
ah o eyersiz at! ah o sevimsiz at! ah o yaralı kadın! saçının kızılına batan güneşin üstüne koşan şu umutsuz at! giderek sana özenen, bezenen hatta utanmadan benzeyen kelimeler!<br />
<br />
rengini güzel denk getirmiş bir gökkuşağı içinden siyahı ve beyazı araklıyorum. nasıl olur diye sorma işte araklıyorum. o siyahı, beyaza yakın tutup üstünde gitmenin çeşitlemelerini oynuyorum. sonrası...<br />
<br />
sonrasını siktir et işte.monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-32273884879405153062011-06-05T00:24:00.000-07:002011-06-05T00:24:56.968-07:00tikerkenden uyanıp yaşamaya başlamam lazımdı. yüzümü yıkamalıydım. üstüme temiz bir şeyler geçirip simit almalıydım fırından. çay demlemeliydim. birkaç kibrit kutusu hacminde tulum peynirimi alıp bir yandan ses olsun diye televizyonu açık bırakmış olarak karnımı doyurmalıydım. yapamadım...<br />
<br />
bu bir futbol maçı, demeliydim. ve savunmamı sağlama almalıydım sensizlik kontra-ataklarıyla zaaflarıma saldırmadan önce. hakeme saldırmalıydım. kendime saldırmalıydım. acını kalemden uzakta tutmalıydım. bir sürü şey yapabilirdim, bazı şeyleri azıcık -mesela çeyrek kibrit kutusu hacminde- yoluna yakın bir yere savurabilmek için. mesela sakallarımı yolmayı bıraksam iyi olurdu. ne bileyim işte, belki daha çok içebilirdim. daha çok tütün sarıp daha çok uyuyabilirdim. daha çok anlatıp, şu sıkıcı ve suskun halimi kendim ve hayali arkadaşlarım arasında pay edebilirdim. zamanın anlamsız bir aralığına gizlediğim tüm mutluluklarımı sen paydası altına iliştirebilirdim mesela. mesela 2 ile 2'yi toplayıp eşittir'in sağına 3 yazabilirdim.<br />
<br />
habersiz dokununca huylanıyorum biliyorsun. hiç dokunmamış olsan dünya'yı avuçlarımın arasında taşımaya devam edebilirdim.<br />
<br />
habersiz dokununca huylanıyorum.monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-77460137822619833062011-05-06T17:49:00.001-07:002011-05-06T17:49:37.178-07:00belki şalgam olurum rakı sofranda<br />
buzlar atarsın içime<br />
içim geçimsizdir içinle<br />
sonranın acıtmadığı o zehirde<br />
geriye kalan hep yalnızlık<br />
yalnızsın iştemonoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-32463739412337900432011-04-07T14:58:00.000-07:002011-04-07T15:03:29.787-07:00artıkyeterince yalnız olamayan yeterince mutsuz da olamıyor galiba. şu erik ağacı hikayemin aklıma sürekli gelmesi de var. insan giderek çocukluğuna doğru yaşlanabiliyor. insan neler kadir bilmiyorsun bak hala. insan acıdan zevk alıp mutluluktan kan kusabiliyor. eş zamanlı olaylardan daha çok bahsetmem gerekmiyor galiba. yavaş yavaş kendimi tekrarlamaya başladım. hayat kendini tekrarlamayı abarttı galiba. ama yine de söylenmeyi bekleyen çok fazla şey taşıyorum şu çakmak cebimde. aslında oraya beni terketmeyen bir çakmak dışında herkes yerleşti hayatımın sonsuzlukla kesiştiği bir dilimde. saçlarımın dökülmesine iyice alıştım. "tamam öyle olsun," deyip geçmeye alıştım. eskisi kadar zor gelmiyor kendimi suyun kaldırma kuvvetine bırakmak. anlayamamaya alıştım. özümsedim artık: bazı şeyler anlamlara sığmıyor. sağır küfürlere alıştım. ağzımın bozuk olmasından artık kimse şikayet etmiyor. giderek daha çok susuyorum konuşmam gereken yerlerde. artık bu o kadar da canımı sıkmıyor."çok kolay elde edilen; tam da bu yüzden hiç elde edilemeyen adam" iyice kapandı kendine. canını sıkan çok şey var. ama artık umutları da var.<br />
<br />
sonranın olmadığı bir zaman var hayalimde.şu eskinin ütopyasına sıkıştırdığım yer hani. sonların acıtmadığı bir yer. bir son bir hisle gelmezse sonra da hiç gelmemiş kabul edilebilir mi? bu çok dekorlu tek kişilik bir oyun mu yoksa tek dekorlu çok kişilik bir oyun mu?<br />
<br />
camdan duvarlardan sesimin geri dönüşünü hissediyor çıplak vücudum. şu içine ettiğin zaman, camların kırılması gereken zaman mı? kurumayan yarandan sızan kanı em artık!monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-56239248743978746162011-03-22T16:56:00.000-07:002011-03-22T16:56:49.633-07:00kaldırımgötüm soğuk kaldırıma temas edince oradaki kaslar birden iyice sıkışıyor. bundan bir süre sonra kaslar gevşeyince hayatımın anlamlı bir kısmı yalnız geçirdiğimi anlıyorum. bir yere kadar samimiyet aradığımı biliyorum. bir yerden sonra da 'ya koy götüne' dediğimi çok çok iyi hatırlıyorum. yakın bir zamanda bana bakıp 'çok kolay elde edilen tam da bu yüzden elde edilemeyen adam' diyen kadını ve karşımda girdiği ağlama krizlerini hatırlıyorum. 'ulan ne yaptım ben'' demeye kalmıyor ki saatin sesini duyuyorum ve dağınık bıraktığım, toparlayamadığım, düzene sokabildiğim her bir şeyi kibrit cebime sıkıştırıp yola devam ediyorum. götüm oturduğum kaldırımı yeterince ısıtmış durumda.<br />
<br />
yalnızlık için belli formüller var. biraz ukalalık, biraz kibir, biraz huysuzluk ve biraz sarhoşluk mesela... bir araya gelince mükemmel yalnıza giden yolda önemli bir aşama kaydedilmiş olunuyor. mükemmel bir yabancı, mükemmel bir içki, mükemmel bir sarhoşluk, mükemmel bir orgazm, mükemmel bir uyku... ve tam da bu saatlerde ben kaldırıma oturup götümün üşüyüşüne duyarsızlaşıyorum.monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-22832559295403537902011-01-24T07:45:00.000-08:002011-01-24T07:54:56.385-08:00hoşçakalçok kalabalık. öyle hızlı bir değişim döngüsündeyiz ki o kadar olur. beyin amcıklamalarımı taşıyamadığım zamanlar oluyor benim de. geçmiş zamanlardan güzel anılar çıkarmaya çalışmıyorum hiç. belki çok güzel anılar sahiplenmişimdir ama anılara bağlı bir hayat pek hayat sayılmaz üstad cantona'nın da söylediği gibi. yine de birkaç saniyeliğine de olsa kendimi bütün bu oyunların dışına attığımda, çocukluğundan fazlasıyla alacaklı bir ihtiyar gibi hissediyorum. çakmak cebimde daha fazla yer kaldı mı bilmiyorum. ama galiba hayal kırıklığı için her yerde, her zaman yeteri kadar yer var.<br /><br />medeniyet tarihi diyorum sürekli bugünlerde. yürüdüğüm yollara kimin balgam attığını merak ediyorum bu tüm insanlık tarihi boyunca. hatalarına yamalar arayan mızmız bir çocuk gibiyim bu aralar. bu aralar bir sürü şey gibiyim. tüm mızmızlığıma rağmen bunu kabul etmek zorundayım.<br /><br />yağmur falan yağıyor bazen. artık romantik gelmiyor. ıslanıyorsun işte. havalar iyi değil. ürkmüş kaplumbağalar var hani. kabuğundan dışarı çıkmayan. kabuğum kırılırsa ne yaparım?<br /><br />galiba ilk kez kendimi bu kadar ele veren bir şeyler yazıyorum. yani illa ki yazmışımdır da kimseyle paylaşmadım bugüne kadar. bazı maskeler bazı zamanlarda ibnelik yaratıp kaçıyorlar. doğru kelimenin ne olduğunu ben de bilmiyorum. doğru bir kelime olup olmadığından da emin değilim.<br /><br />tanımadığım insanları sevme eğilimim bitti bitecek. tanıdıklarım o kadar kırdı yani umutlarımı. saniyeler yüzünden belki yılları harcayan bir ırk olan insan ırkını onun bir parçası olmama rağmen ne kadar sevebilirim bilmiyorum. belki de sorun onun bir parçası olmam. bunca ağlaklığın altında belki tam bir orospu çocuğu yatıyordur. kendimden bahsediyorum yani. belki bütün bu sıkıcı ruh hali kendi imalatımdır. bu yazı yazma meselesi çok üzdü beni. şair de demiş ya sanki çocukluğuma doğru yaşlanıyorum. galiba takip eden birkaç insan var yazdıklarımı. sevdiklerinden mi can sıkıntısından mı bilmiyorum. benim şimdi alacaklarım var biliyorum. bundan eminim. muhtemelen vereceklerim de var. hesap hiç kapanmaz ya azıcık da olsa dengeyi sağlayana kadar susuyorum. yazı falan da yazmıyorum.<br /><br />dünya için görünmez, benim için büyük bir adım. kalbi kırılan kim kaldıysa kusuruma bakmasın. çünkü bakmaya başlarsa, saymakla bitiremez.monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-89253976192234966672011-01-18T12:36:00.000-08:002011-01-18T12:43:05.642-08:00bırak kamaşsınhala birkaç damla gözyaşın kaldıysa emanet alabilirim gelecekte bir günde kullanmak için. sayabilirim günleri. mesela sayılar yaratabilirim. kendi aksiyomlarımla bambaşka bir geometrik düzleme taşıyabilirim içine sığdıramadığım anlamları. <br /><br />burası siki tutmuş durumda. sustuğun zaman kimse seni sevmiyor. sürekli aynı şeyleri söylediğimi hissediyorum. onu da becerebiliyor muyum emin değilim.<br /><br />burada durup gözlerinden bahis açmak lazım. bir yer var düşümde susmak mümkün. gözlerin mi demiştik? bırak kamaşsın...monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-78302816631570896842011-01-16T01:20:00.001-08:002011-01-16T01:20:33.045-08:00cenazeçok da üzülme<br />ölüyorum sadece<br />bir sigara yak<br />‘’zaten hiç sevmemişti şu boktan dünyayı’’ deyiver gitsinmonoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-50206730117936355852011-01-15T03:26:00.001-08:002011-01-15T03:36:07.655-08:00romantikah! pardon. az önce yine dünyayı ellerimden düşürdüm. bu düşürmelere iş kazası dersek kimsenin kalbi kırılmaz herhalde. hoş ben dünyayı düşürdüğümde mutlaka içinden bir şeyler kırılmıştır. aslında bu kazalar hoşuma da gidiyor. ismini bilmediğim bir sürü insanın kendi halinden sıkılıp kafayı yediğinin farkındayım.bunca delinin arasında akıllı kalmaya çalışmak delilik değil midir?<br /><br />bu sırada senin ağır küfürler ettiğini biliyorum. dudaklarını falan boyuyorsundur bir yandan muhtemelen. vişne çürüğü... son olmasını istediğini tahmin etmem zor değil. tahmin edilmesi zor olmayan şeyler var. geçtiğin sokakları binalarının beni görünce başlarını öne eğmesinden anlayabiliyorum mesela. yürüdüğün yollarda medeniyet tarihi boyunca kimler yürümüştür sence?<br /><br />acaba kış mevsimi neden var? bu kadar çok sevmem varlığını sorgulamayacağım anlamına gelmiyor elbette. az önce tenim tenine değdi; ne güzel oldu! bir kapı açıldı sonlu bir sonsuzluğa farkındayım.<br /><br />tam kapıdan çıktığında bir yağmur yağar belki. bir yağmur yağar, ıslanırsın. romantik falan değil.monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-85293157294336721172011-01-12T20:28:00.001-08:002011-01-12T20:38:02.366-08:00yanlarım ağrıyoro sırada birilerinin susması gerekiyor. bazı kaldırımlar biliyorum,taşlarının çizgileri yok. yürümek hiç zevkli değil. neyse anlamsızlığa dönelim. dedim ya tam da o sırada birilerinin susması gerekiyor. olduğu yerden o kadar uzağa taşıdık ki kelimeleri yeni anlamları hiçbir şeyi çözmeye yetmiyor. belki de çözülmesi gereken bir şey yoktur. ben ara sıra götümden uyduruyorum böyle şeyleri farkındayım.<br /><br />bazı ağaçlar biliyorum gölgeleri çok uzağa düşüyor. bazı insanlar biliyorum gölgelerini kaybetmişler. hayatın boyunca bir sadece bir gölge olabileceğini düşünen var mı hiç? biraz abartıyor muyum sanki? neyse siktir et. konusuzluğa dönelim.<br /><br />eskidikçe değer kazanan şeyler var. bir de eskidiği hiç anlaşılmayan şeyler var. hani şu kahverengi olanlar.ölünce anlam kazananlar var. bir de ölümsüz olanlar var. belki de hiç pıhtılaşmıyorlar. biliyorsun bazı gezegenler var, ana ışık kaynakları gözlerin. susmam mı gerekiyor? ya anne yat uyu işte uykum yok benim. ne? tamam sıkı giyindim zaten. grip olmanın en kötü yanı sigara içememek. annem bu işe çok seviniyor. kimlerin cenneti kimlerin cehennemi olur ve giriş kartı olarak ne kullanılır?<br /><br />bazı gölgeler var. güneş niyetine seni kullanıyorlar. biraz kızgın mı olmam gerekir? bir aksilik olabilir; farkındayım. ben bütün sorularımı o meşhur çakmak cebime koyuyorum ve susuyorum tekrardan.<br /><br />çünkü ben bunlara rağmen, bir türlü kimseye kızamıyorum.monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-88747682032230623952011-01-10T02:19:00.000-08:002011-01-10T02:25:55.867-08:00alka-seltzeraklında son bulan sınırlar var. geçip geçmemek arasında kararsızsın. belki tutman gereken sözler var ve tutup tutmama konusunda alman gereken karar daha öncelikli. aklında sınırlar var. bütün ülkelerde sevişmen yasaklandı. tamam, sus şimdi. kessene zırlamayı!<br /><br />mutluluğun peşinden koşmayı bırakmanın zamanı geldi. neden bunu kabullenmek istemiyorsun? mutluluk sadece haritada bir nokta. sınırlar var, ulaşamazsın. bulantın kötüyse çantamda iki üç tane alka-seltzer var. belki hayatını falan kurtarır.<br /><br />gönüllü tahammül edilen çok az gerçek var. bazı şeyler tebeşirle yazılmıyor. illa kan akıtmak gerek. neye kilitlediğimi biliyorsun. sınırlar var işte. bir yerden kaçarsan sakın ha yakalanma kendine.<br /><br />belki de fil yutmuş bir boğa yılanı olmayı tercih edersin. belki de holden'in koklaşamadığı şu fahişeye özenirsin. belki sonuna kadar gidersin.<br /><br />sonuna kadar gidersen seni saklarım.<br /><br />biliyorsun; sınırlar var.monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-41734437595307712792011-01-05T14:53:00.000-08:002011-01-05T15:09:54.456-08:00kaçış 3istanbul'u terkediş notları 3:<br /><br />tam şu anda, yani söyleyecek pek fazla şeyin kalmadığı bir zamanda pencereden dışarı bakıyorum. birazcık çabalasam belki de insanların hayattan zevk almaktan bu kadar uzakta olmalarına üzüleceğim. <br /><br />yaşamayı uzun zamandır çok sert ve kaliteli bir içkiyi tatmaya benzetiyorum. dolu dolu bir yudum alıyorsun önce... ağzının içinde ve damaklarında gezdiriyorsun bu yudumu ve hafiften bir uyuşukluk geliyor damaklarına. sonra içkinin tadını birazcık alıyorsun ve birden genzinden aşağı bırakıyorsun. önce epey bir yakıyor. ciğerlerinin bile ısındığını hissediyorsun. bu yakma bir zevk veriyor ama yakma işte, yakıyor epeyce. yeteri kadar süre geçtikten sonra damaklarında muhteşem bir tat kalıyor. vücudunda dolaşan o kaliteyi içkiyi düşününce ''iyi ki içmişim ulan!'' diyorsun.<br /><br />tam olarak ne zaman başladı bilmiyorum ama bu şehir artık tekel votkasından farklı değil. zorunda kaldığın için içiyorsun ve inanılmaz bir baş ağrısı promosyonuyla geliyor. çoğu zaman ''ne bok vardı da içtim şu zıkkımı,'' dedirtiyor insana. alışkanlık işte. ne yazık ki burası da kötü bir alışkanlık formuna girdi.<br /><br />dedim ya, tam olarak zamanını hatırlamıyorum. ama bir zamanlar böyle olmadığımı biliyorum. bu uyuşmuşluk hali... uykuyla uyanıklık arasında eriyen bir yaşam... <br /><br />söylemem gerekir: bunların hiçbiri romantik gelmiyor bana. olduklarından başka anlamlar yüklemiyorum. bu yaşam formunun sanatsal hiçbir tarafı yok. acınası? bu da doğru kelime değil. tam da şu an yani zamanın hiçbir öneminin kalmadığı zamanda doğru kelimeleri bulmakta hayatım boyunca zorlandığımı farkediyorum. bütün şimdiki zamanlarda kendimi kaybettim. hükümsüzlük de bir hükümdür.<br /><br />gittiğim yerde farklı bir adam olmayacağım belki ama gittiğim yer umuyorum ki farklı bir yer olacak. şu sevimli kasaba filmleri vardır hani. o filmlerdeki sevimli kasabalardan biri olsun. zaten büyük bir rol beklediğim ya da üstlenmek istediğim yok. çok sıradan: bu şehir insana figüranlık yapmayı öğretiyor. insan da bunu bir güzel içselleştiriyor.<br /><br />ben şimdi bütün hayali gerçekliklerimi pantolonumun çakmak cebine sıkıştırıp senin olmadığın bir yere gidiyorum. adın neydi senin? hah evet hatırladım. istanbul...monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-55596949708657309162011-01-01T11:44:00.000-08:002011-01-01T12:16:36.407-08:00bastonhaydi ama. birkaç adım daha. yapabilirsin!<br /><br />yorulduğunu biliyorum. sürekli bütün bunların ne zaman biteceğini soruyorsun varlığına hiç inanamadığın tanrılara. aslında bir inansan her şey kolaylayacak kendini. yanlışlıkları tanrının hikmetine havale edeceksin. belki bir mektup. iadeli taahhütlü...<br /><br />susmak garip şey biliyorsun. zamanla alışkanlık haline geliyor. bir bakıyorsun bir sessizlik çemberi olmuşsun başlı başlına, adını kimsenin hatırlamadığı şehirlerde. bütün bunların sona ereceğine ben de inanıyorum bütün dil bilgisinden yoksun düşüncelerimle. ancak sayın tanrı koskoca cemal abi'yi siklememiş; beni mi bir düşüncesine yerleştirecek?<br /><br />muhtemelen bir son daha var bir yerde. içbükey yalnızlıklar bu kadarını hakediyor olmalı. kırılgan bir sessizlik atağını bütün vahşetiyle parçalarken kadife sensizlik; muhtemelen birkaç şarkı yazılmıştır kırılganlığının heybetiyle sustursun diye tüm sesleri.<br /><br />hatırlarsın sen de; tam o sırada ben cebimden kanyağımı çıkardım. götümüz donmaktan birazcık da olsa kurtulsun diye. bir öpüşle sonlanmadıktan sonra üşümenin de bir anlamı yok. sahi kış mevsimi insanlar daha sık sevişsin diye mi var? bu yüzden mi bu kadar çok seviyorum kışı?<br /><br />birkaç adım daha atarsan kim olduğunu unutabilir misin?monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-75092074369403429752010-12-28T13:31:00.000-08:002010-12-28T13:44:15.125-08:00kıreski, sevimli bir kır filminde küçük bir rolüm olsun isterdim. mesela esas adamın esas kızımızın yanına gitmeden önce oturduğu çimenliğin arka planında keçileri otlatan çoban olabilirdim. belki kamera sahnenin sonların doğru beni biraz daha yakın çekime alırdı. bilemiyorum belki de arka planı flu yapardı ve seçilemez olurdum. <br /><br />önemsiz gibi görünen bir ayrıntı olmak için neleri feda edebilirdin? mesela andre gide'in pastoral senfoni'yi yazarken oturduğu sandalye olmak ister miydin? homofobiksen figürü değiştirebiliriz. mesela james joyce'un ulysses'i yazarken kullandığı kağıt olmak ister miydin? küçük bir kır filmi diyorum sana. renkler pastel... belki atları tımarlayan seyis olurdun. öyle bir çimen ki tüm papatyalar sarı. ağızda küfür yok. <br /><br />yaraları derin olmayanlar tanıyorum mesela. neyi yanlış yapsalar suç yaralarında. yaralarına yardımı dokunmayan sevgiyi yaradandan bile gelse kabul eder miydin?<br /><br />bunca yanlışlığı kaldıramayıp son sahnede tanıdığın herkese ana avrat dümdüz söver miydin?monoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1244296580292955192.post-91453138593824184042010-12-27T11:28:00.000-08:002010-12-27T11:30:10.343-08:00soyutlamalar 5: demir aluzaktan sesi geliyor beklediğim gemilerin<br />gelişi bir dert,sesi ayrı,gidişi ayrı<br />bir yerden bir yere gidiyoruz içimizdeki gemilerde<br />kaçmak için bir başka şeyden<br /><br />ben uzun zamandır susuyorum kimse anlamasın diye<br />kimsenin kimseyi anlamadığınımonoterapisthttp://www.blogger.com/profile/14651516500259116838noreply@blogger.com0