8 Aralık 2010 Çarşamba

zaman

o sabah uyandım ve yarım şişe pasiflora'yı kafaya diktim. işe yaramadığını söyleyenler var ama o ilaç bana çok iyi geliyor. nesneler yavaşlıyor sanki. hayat o sıkışmışlığından, ağzı bozukluğundan, hızlılığından ve kronik mutsuzluğundan kurtuluyor sanki... hayvanat bahçesinde yolunu kaybeden bir çocuk gibi...

muhtemelen bu esnada sen uyanıyorsun. yani öyle bir uyanmak ki ağzında bin bir küfür. kıyıda köşede biriktirdiğin paralar tükenmek üzere. hala bir iş bulmamışsın, hala düzenli bir seks hayatın yok, hala çok sevdiklerini istemeden de olsa çok fazla kırıyorsun. o an bir şeyler oluyor ve sahne değişiyor. nasıl olduğunu anlayamıyorum.

''çok sarhoşsun; yine... ne gerek vardı ki? yine... tamam sen uzan ben üstünü örterim; yine...'' uyumak istemediğimi ve çok sıkıldığımı söylüyorum. şu an hatırlamadığım bir sürü şey daha söylüyorum ve sızıyorum. sabah kalktığımda üstümü örtülmüş buluyorum ve senin örtmüş olmanı umuyorum. çünkü sen o sırada uykusuzluk sorununa çözüm bulamamayı kabullenmeye çalışıyorsun. yardım etmek için bir şeyler yapmam gerektiğinin farkındayım ama aksi gibi o sıralar iki elimle bir siki doğrultamıyorum. o an bir şeyler bitiyor ve sahne değişiyor. istemesem de anlayabiliyorum.

uzun zamandır es geçtiğim bir sokağa sapıyorum. şiddetle dökülen saçlarım fazlaca yağlı, ayakkabılarım ve paçalarım çamur içinde, sakalımın acilen kısaltılması lazım çünkü yolmadan duramıyorum. uzun zamandır kolumda saat var ama ben içimde bulunduğum zaman dilimini anlamak için cebimden cep telefonumu çıkarıyorum. bu tükenim çılgınlığı beni cinnetin eşiğine geçiriyor. o an saatin kaç olduğunu merak ediyorum ve kolumdaki saate bakıyorum. anlıyorum...

hepsi geçer demiştin; geçmiyor zaman.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder