17 Kasım 2010 Çarşamba

köpekler

ışıklar kapandıktan sonra yeteri kadar beklendi. çocuk o gece neler olacağını biliyordu. sıranın ona geldiğinin farkındaydı. gitmeyi kabul etmezse başına neler geleceğinin de farkındaydı. gözleri açık hayal etmeye başladı... annesinin memelerini iştahla emdiği günleri hatırlamak isterdi ama hafızası hiçbir zaman o kadar eskiye ulaşamamıştı. babasının ona aldığı kurşun askerleri hatırlıyordu. sokak köpekleriyle çıktığı gezintileri hatırlıyordu. bahçedeki erik acına çıkarken düşüp dizini kanattığı günleri hatırlıyordu. ama ona hayat veren memeleri vakumlayışını hatırlayamıyordu. içeri adam girdi çocuğun ranzasının başında dikildi. çocuk bir an dirensem mi diye düşünse de boyun eğdi. sen hiç sessizliği bozamamanın nasıl bir şey olduğunu hissettin mi? sen hiç 40 metrelik bir koridorun bitmemesi için kilometrelerce dua ettin mi seni sikine bile takmayan tanrılara?

arka koğuşun dibindeki tuvalete geçildi. adam çocuktan pantolonunu indirmesini istedi. çocuk indirdi. eşzamanlı olarak arka sokakta aç köpekler ulumaya başladı. köpekler acıkmıştı ve şu an dünyadaki en önemli şey buydu onlar için. köpekler hiçbir zaman...

bir ayağını tuğlanın üzerine koyup öylece bekledi çocuk. adam cebinden pembe bir tür çıkardı ve çocuğun orasına doğru sürdü. köpekler havlamaya devam etti. aç köpekler az ilerde buldukları bir kediyi öldürüp etini paylaştılar. eşzamanlı olarak 5-6 tane üniformalı elllerinde içki kadehleri menfaat planları yapıyordu.

gecenin sabahında kadın kocasını uğurladı. kocası gidiyordu. o zamanlar gitmek, uzun zaman geri gelmemek demekti. kocası gidiyordu ve bunu engellemek için yapabileceği hiçbir şey yoktu. daha önce karşılaşmadığı adamlar evini ateşe vermeseydi kocasının gittiği yerde öldürüldüğünü öğrenebilirdi. bunu yapabileceğinden az çok emindi. ancak deneyim ölülerin dünyasında var olmayan bir şeydi. köpekler acılar yarattı.

bana biraz daha acı ver ve varoluşumdan daha büyük acılar tanıyayım. bu en büyük savaşı kazanmanın bir anlamı olmasa da kaybetmeyi de istemiyorum.

köpekler büyük savaşlar yarattı.

az önce köpekler son kez havladı.

16 Kasım 2010 Salı

keşke hayatımdaki herkese bütün bunların bir yanılsamadan ibaret olduğunu ve her şeyin yoluna gireceğini söyleyebilsem.

11 Kasım 2010 Perşembe

kırık

bilincimin tamamen açık olduğunu söyleyemem. sokakta bir yerdeyim. kaldırımın birine çöküp kaldım. 5 metre ötemdeki kusmuğuma bakarken bünyemin kaldırmakta zorlandığı her şeyi böyle dışarı çıkarabildiği bir yaşamın hayalini kuruyorum. yani düşünsene kalbin çok kırılıyor. çok üzülüyorsun. ama parmağını küçük diline kadar sokup kustuğunda her şeyden kurtuluyorsun. kendini gereğinden fazla yalnız bıraktığın her an kendinden gereğinden fazla uzaklaştığın anlardan biridir. nereden devam etmem gerektiğini bilmiyorum.

kafamı kaldırıp karşı apartmanın griliğine kilitleniyorum ve bu zihnimde anlamı olmayan bir sürü şey canlandırıyor. içimdeki sıkışmışlık hissini apartmanların bu kadar sıkışık yapılmasına bağlıyorum. bütün bunları düşünürken az ötedeki kusmuğum yavaşça kurumaya başlıyor ve yüzeye yapışıyor.

buna eş zamanlı olarak arka sokakta pezevengin biri bir orospuyu öldürüyor. neden öldürdüğünü tam olarak göremiyorum ama pek de önemi olduğunu düşünmüyorum.öldürdükten sonra suratına tükürüyor. hemen ardından ne bok yiyeceğini düşünmeye başlıyor. bir sigara yakıyor ve sanki lise tuvaletinde hocaya yakalanmadan bitirmesi gerekiyormuş gibi hızlı hızlı çekmeye başlıyor. telefonunu çıkarıp başka bir pezevengi arıyor. ''öldürdüm orospuyu. gel de leşinden kurtulalım.'' bu konuşmada hiç isim geçmemesi kimsenin garibine gitmiyor.

buna eş zamanlı olarak arkamdaki apartmanda bir baba ona eşcinsel olduğunu itiraf eden oğlunu dövmeye başlıyor. ara vermeden dakikalarca dövüyor. sonra birden kilitleniyor. bir süre öyle kalıp sonra da kurtulması gereken bir virüsmüş gibi oğluna bakıyor. kan içinde kalmış ellerine bakıyor. odasına gidiyor. odasından hiç çıkamayacağını kimse tahmin etmiyor. eşcinsel oğlu bavulunu toplayıp evden ayrılıyor. böyle olduğu için üzgün değil. yaşanması gerekenlerin yaşanacağını düşünüyor. babası öldüğünde her şeye rağmen cenazesine gidiyor. üzgün değil. anlamlandırmaya çalışmaktan çoktan vazgeçmiş.

buna eş zamanlı olarak tabancamı çıkarıp arkamdaki binanın bahçesine atıyorum. birden ölesim geliyor. susuyorum.