13 Eylül 2013 Cuma

usul usul

cümlelerinin altında kin var, buna dayanmak mümkün değil. gideceksin sanırım, ama hiç sırası değil.

elinle kaybetmiş gibi telaşsız ararsın kendini bilirim. sanki hiç bulmak istemiyormuş gibi ararsın kendini. zaman hiç geçmez ama yavaş yavaş eskir ve eksilir sana ait her şey, kalbinde hiç geçmemiş sancılar yorgunluğu. yine de bir bahanen vardır hep gitmeye. çiçeklerle gelmiştim, demek gidiyorsun yine. yazık, solacaklar şimdi sensizliğe. soracağım sanırım hep kendime, "böyle sakin bir kalp nasıl böyle kalın duvarlar inşa edebildi" diye. arayacağım elbet, yılmayacağım öyle ilk darbede.

gideceğim elbet muhakkak sensiz değil. eskiyor bacaklarım, varisler kapladı her yanını, canım yanıyor. usulca düşüyor gardı gecenin, beni içine alıyor. usulca söyleniyor bazı şarkılar, kimse bilmiyor. usulca yazılıyor bazı şarkılar, kimse duymuyor. usulca ölüyor çoğu insan, kimse görmüyor.

usulca konuşuyorum aynayla: "kendini hafife alma, yalnızlığın böylesi herkese nasip olmaz."

kırılıyor yansıman.

23 Temmuz 2012 Pazartesi

im

o vakit bir geceyarası büyütebilirim
zihnimin kalbine gömüldüğü yerde
dışlayabilirim kendimi bütün tayfadan
kekeme bir çocuk kırılganlığı yapıştırıp
ağza en alınmayacak yerlerine
ve ağza alınmaycak içbir şey yoktur

öğrenci adamız kusra kalma saat 12'den sonra tüm sigaralar camel soft


farkında değilim sanma artık
biliyorum aşkımız yeteri kadar postmodern değil
zihnimiz de pek yatkın değil nedense
marsel düşamp'ın kafa açan temsillerine
içimde bir boşluk bıraksam ondan bir sanat eseri olmaz belki
ama gidişin bir şiir kitabı olabilir
şiirin bir gidiş kitabı olabilir
susuşun bir telefon kulübesi olabilir
artık kimsenin tenezzül etmediği
ve yalnızlık evrenin bir yasası olabilir
murphy ile plath'in gayrımeşru çocuğu olabilir yalnızlık

bu sıralar ayaklarımız bir karış havada, alacağın olsun feyyaz kayacan

belki bir sonbahar büyütebilirim
taşak gibi terlediğim bir yaz günü içinde
kasıklarından yapraklar düşürebilirim gezegenin üstüne
gezegen bu kadar huysuz olmasa
güzellemeler yapmak isterim
güzelleştirmek isterim
çirkinin kaderi tatmin olmamaktır bir yerde
zamanla anlıyorum ki ben
bütün açık sularda çirkinim
pasifik dahil mi emin değilim

sesim rahmine bir unutkanlık düşürürse
gözümü kırpmam
seni ayırır
memelerini bir mezarlığa gömerim

17 Temmuz 2012 Salı

düş

ellerinde intikam kokan çiçekler var belli. o kadar güzel çekiyor ki şiddetin beni içine canımın daha çok yanacağını bile bile kendimi kurtarmaya çalışmıyorum. insan acıdan değil acının olamayışından çekiniyor sanırım. eğer bir yolun sonunda acımak kesinse insan kendini geri çekmiyor. ama hafiften bir canının yanmaması ihtimalini gördüğünde "acıdan kaçma" adı altında kendini müsait bir yaşama koyveriyor. bunun için kimseye kızamam. o kadar ölüyüz ki yaşadığımıza inanmak için canımızın yanmasına ihtiyacımız var.

korkularının ne olduğunu bildiğinde onlara karşı daha tedbirli olurum sanıyorsun ama hiç de öyle olmuyor. yükseklik korkusu yaşayan tanıdıklarımın çoğu manik depresif. insanın korktuğu şey yükseklik değil içine gelmesi olası bir kendini bırakma, atlama isteği. her an düşebilirim, bir boşluğun içine, sanki onu delecekmiş gibi. bütün ölümlüleri iyi hatırlamak ne büyük bir lüks olurdu!

27 Haziran 2012 Çarşamba

ayna

"siktir git amına kodumun çocuğu!" diyerek aynaya kafa attım. bu aynaya ilk kafa atışım değil. insan biraz zorlanarak da olsa kendini yumruklayabiliyor ama kendine kafa atamıyor. bundan önceki beş aynamı da kafa atmak suretiyle kırmıştım. baktım olacak gibi değil sonuncuyu özel yaptırdım. çok para verdim ama değdi namussuza. kafam kırılacak neredeyse ama o bir türlü kırılmıyor. annemle birbirimize eskisi kadar yakın olsak mekanda kırdığım aynaların uğursuzluğu yüzünden iki elimle bir sikimi doğrultamadığımdan dem vurabilirdi. ama birçok şey gibi o da artık çok uzakta. az önce söyledi, çay demlemiş yeni, istersem alabilirmişim. insanın kendine kızgın olması iyi bir şey değil.



bence insanın uyuduğu odaya güneş girmemeli. zaman mefhumunu kaybedebilmeli insan özgürce. bence bir şeyi kaybedebilmek büyük bir lüks; çünkü onu kaybetmek için önce ona sahip olmak gerekir. bunu en iyi rahman abi anlıyor sanırım. kendisi ayıptır söylemesi ereksiyonunu kaybetti. bu eve taşınmadan önce anneme defalarca kez siyah güneşlik almasını söylemiştim ama o her zamanki gibi beni dinlememişti. aslında ciddiye almamıştı demek daha doğru olur. kaşım açıldı, kanın birazı aynaya saçıldı, aynanın karşısında yanaklarımdan aşağı istikamette boynumu es geçerek kasıklarıma doğru giden kanı izliyorum. şu an kendimi bir yere koymak istesem de bunu yapamazdım. kendimi zaten uzun zamandır hiçliğin ortasına koymak istiyorum. acaba kendinde bir şey miyim? sanmıyorum. insanı kendini görmezden gelemiyor olması kötü bir şey.



bir süre kanadıktan sonra duşun altına girdim. kanı bedenimden temizledim. havluyla beraber çıkıp odama geçtim. havlunun üzere yarılamış olduğum cin şişesinden biraz içki döküp kaşımın açılan yerini temizledim. sanırım dikiş atılması gerekiyor. bence intihar hiç de planlı bir şey değil.en azından türkiye'de olup da planlı olan hiçbir şey diye biliyorum ben. bu kuzey ülkelerindeki gavatlar muhtemelen planlıyorlardır intiharlarını. rahman abi orospu çocuğunun tekiydi, o yüzden intihar etmesine üzülmedim; ama cenazesinde herkes "iyi biliriz!" dedi. gün 28 saat olsa benim için hiçbir şey farketmezdi, odama siyah güneşlik takmam lazım. insanın geç kalmaktan korktuğu bir şey olmaması çok boktan bir şey.



ayna kırıldı.

4 Mart 2012 Pazar

ah ki

ah ki kalbinde bir sıkışmışlığın izleri var. içimde bir sıkıntı var diyorum yahu! cümleler kaldırmıyor zarf tümleçlerini. şarkılar istemiyor daha fazla söz, söylenecek çoğu şey zaten söylenemedi. tam da bu yüzden söyleyecek hiçbir şey kalmadı. ah ki göğsünde dolaşan dudaklarım ve ağza alınmayacak yerlerini ıslatan sarhoşluğum. yanlarım ağrıyor biraz, pek mühim değil. "sus ulan artık" diyorum kendime. sonra anlıyorum ki bir sussam bütün oyuncaklar kırılacak. oyun ki bir türlü bir çocukluğu içine almayan.

bir isim takacak olsam kesinlikle "güneş" derdim. güneş ki bir gezegeni ısıtan ama bir kalbe dokunamayan. katli vaciptir o vakitten sonra laf olsun diye sevişenin. gördüğünüz yerde hissizliğinizi sunabilirsiniz kendisine. his ki olmuyor, anlatılmıyor, bir dili yok sevginin, anayasa kitaplarında yazmıyor. sadece hayatta kalıyorsun işte; sadece hayatta kalarak yaşanmıyor.

ten ki şu kimden peydahlandığı belli olmayan lanet temmuz akşamı tutmasa kolumdan kaybolurum içinde. ah muhsin ünlü kadar şanslı olsam düzenli olarak telefon edebilirdim sesine. zaman mefhumum kayboldu azizim, vehametine doyum olmuyor küfürlerimin öyle böyle değil.

son ki yetmez başlatmaya başka bir şeyi.

25 Ocak 2012 Çarşamba

boşluklar

yatağının herhangi bir tarafında biri tarafından doldurulmasını beklediğin bir boşluk olmayabilir. bu mesela doldurulması gereken bir boşluk olmadığı anlamına gelmez. ben buna yakın zamanlı olarak yatağıma gidici gözüyle bakabilirim. tırnaklarımın arasına asırların çürümüşlüğünden yapılma bir yaşam parçası girmiş olabilir. buna uzak zamanlı olarak boşluklar üzerine kafa yorabilirim mesela. bir boşluğun dolması birilerine bağlı değilse o boşluğu doldurmak çok daha zor oluyor. çünkü insan ne sikimi yaparsa yapsın kendi kendinin celladı olmaktan öteye gidemiyor. ve eğer celladın kendinse ölümün birden fazla olur. bu ince ayar, kendini diriltme yeteneğine en ahlaksız taraflarından ilişmiş bir kere. şarabın yalnızlığa ilişmesi gibi...

e tabii o da çok güzel bir kardeşimizdi ama kendini tensel duygulara fazla kaptırdı.

bir elbiseyi fermuarının olduğu yerden parçalamaya benzetiyorum. benzetilen olmayınca teşbihte hata oluyor. ama siktir et şimdi ne önemi var ki! ben sadece herhangi bir hissi güzel, sade ama şık, göğüsünün olduğu yerde seks davetiyesi şeklinde bir dekoltesi olan vişne çürüğü bir elbiseye benzetiyorum. bu benzetmede bir boşluk olabilir de olmayabilir de. adını koyamadığın hissin varlığını nasıl açıklardın? saçmalama! aşkı açıklamaya çalışmanı istemiyorum yeşilçam edasıyla. ben sadece adından emin olmadığın bir hissi nasıl açıklardın, onu merak ediyorum. mesela sınavda soru diye sorulsa. bence bütün okullarda insanlara hislerinden bahsetme dersi verilmeli. sevgileri yarınlara bırakmazsak yarınımızda bir sürü boşluk olmaz hem belki."keşke"nin oluru yok "belki"nin bir ihtimali var.

evet aslında o kadının çok hüzünlü gözleri vardı ve bu hayatın en az hüzün yükü olan şeydi. keşke...

olmaz ama, ne demiştik: keşke"nin oluru yok belki"nin bir ihtimali var.

4 Ekim 2011 Salı

firar

eğitilmiş bir suskunluk
taşıyorum yatağımda
azgın nehrinin
sürükleme seansları için
baş ağrıları, uyku hapları
arkasına robot resmini çizdiğim
yazar kasa kağıtları bırakıyorum
dünyanın bütün fişlerini diyorum
bütün fişlerini istiyorum
ah ulan
o bütün fişleri tüketsem
yine de sana benzetemiyorum

madem yüzün yatkın değil çizilmeye
bütün nehir yataklarında kendimi fişliyorum
zeytinin yağına bulanmış bir polis copu sokuyorum
kıyafetlerinin bıraktığı boşluğa
dolmuyor ki

bu sıralar işim gücüm yok
ne zaman işim gücüm olmasa
seni iş belliyorum kendime
ben profesyonel olarak seni kovalıyorum
ne zaman yanına varsam gitmek şehrine giden
bir albatrosa takılmış oluyorsun
boşuna demiyorum sana
bileklerimi boşuna kesmiyorum
bazen boşuna ağlıyorum
ama boşuna hiç susmuyorum
boşuna demiyorum sana
gittikçe kendine benzetiyorsun


sokaklarda büyük bir çığlık birikiyor
duyma eşiğimin üstünde
bu acıları yakama taktığım
sakın dert etme
acıma eşiğimin altında
aynalarda nefret
yollarda özlem
rahimlerde döl
ağızlarda küfür
ellerde nasır
zihinlerde nasıl
gökyüzünde duman
serde yalnızlık
sonda sensizlik
sende sonsuzluk
düşte kırgınlık birikiyor

küçük bir kumbara buldum
bakir bir çöplükte
ben profesyonel olarak gidişini biriktiriyorum
alıştı pezevenk
bir türlü dolmuyor


bir yangın yerine hibe edip
ne kadar hissem kaldıysa üzerimde
makbuzsuz ve fişsiz bir geceye düşüyorum
bu robotun ağzı bozuk
bildiğin gibi değil
bu robotun ağzı kanlı
altı ıslak
üstü üzgün
önü arkası
sağı ve solu...


aman sessiz ol
yakalanma kendine