televizyon her gün bize hayaller satıyor. kişiliğimizi satın alarak oluşturuyoruz. tüketerek bile değil sadece satın alarak.hayatımıza soktukları ''lifestyle'' denen şeyin peşinden o kadar hızlı koşuyoruz ki şu an nerede olduğumuz ya da yorulup yorulmadığımız hakkında hiçbir fikrimiz yok. televizyon diyorum. bize hayaller satıyor. sonra bir gün hiçbir şey olmamış gibi elimizden alıyor. önce zararsız görünüyor. sevimli. sonra ebemizi sikiyor. televizyon: asrın en büyük torbacısı.
küreselleşme denen şey başımıza ''world is flat'' zımbırtısını çıkardı ve hepimiz sınırların kalktığına dünya vatandaşlığına inandık. ekonomik politikaların sömürü ve angarya haline dönüşmesine çok sevimli şeyler gözüyle baktık. doğrusunu isterseniz ki istemezsiniz biliyorum, ''world is a market''. dostum chuck'ın da söylediği gibi bir bilgisayara format atmakla bir insanı öldürmek arasında ahlaki açıdan hiçbir fark kalmadı. batı medeniyeti modern felsefe denen ve descartes'la başlayan şey ile kendini öldürdü. etik diye bir şey yok artık. hümanizm mi? o da ne? dünya bir süpermarket ve hepimiz birer ürünüz. daha iyi bir reyon, ambalaj ve etiket sahibi olmak için ''daha iyi'' okullara girmeye çalışıyor, patronlarımıza sakso çekiyor, arkadaşlarımızı karşımıza alıyor ve hatta toplumdan soyutlanıyoruz. şemsiye diyaframımıza kadar girmiş durumda ve biz hala gülüp oynayabiliyoruz. tecavüzden zevk almak mı tecavüzün farkında olmamak mı?