3 Mayıs 2010 Pazartesi

06:43

ve adam yine kusursuz aklın ölümsüz günışığının karşısındaydı. ''bir zamanlar,'' dedi adam; ''inandığım şeylere daha bir tutkuyla inanırdım.'' adam eline birkaç uyku ilacı aldı. masasına dönüp ağzını açık bıraktığı içkiyle beraber yuttu ilaçları. saatine baktı. 20 dakika içinde yine mışıl mışıl uyuyacaktı. doğal bir şekilde uyumayalı çok uzun zaman oluyordu.

ağır bir şekilde pencerenin önüne yürüdü. perdeyi aralayıp güneşin yeni yeni aydınlatmaya başladığı sokakları izledi. annesinin yemek için verdiği paranın bir kısmıyla okula girmeden önce bakkala girip dondurma almış olan bir kız çocuğu gördü. az sonra çocuk hafiften tökezledi. yere düşmedi ama dondurmayı düşürdü. adam tam olarak seçemiyordu ama kızın gözlerinden birkaç damla yaş geldiğinden emindi. az sonra tam çaprazındaki binanın penceresinin önüne gerdiği iplere çamaşır asan bir kadın gördü. kadın renkli çamaşırları en uzağa beyazları ise en yakına asıyordu. kadın artık işin sonuna gelmişti ki muhtemelen evdeki erkeklerden birinin olan beyaz atleti sokağa düşürdü. hayat trajedilerle doluydu ve adamın trajedisi sadece bir seyirci olmasıydı. kendini her zaman böyle uyuşuk hissetmemişti. bundan birkaç yıl önce o da herkes gibi biriydi. sonra hayat bambaşka bir yüzüyle kucakladı adamı. adam önceleri dirense de bir süre sonra kendini nehirin akışına bıraktı. adam yoruldukça nehirler de yoruldu. adam durdu ama nehirler hiç durmadı.

pencerenin önünden ayrılıp tekrar masasına geçti. defterini açtı ve tek bir cümle yazdı: ''galiba kendini değiştirmenin bir başvuru formu vardı; bense son teslim tarihini geçirmiştim.''

uykuya son 8 dakika...
.
.
.
.
.
.
tatlı rüyalar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder