5 Mayıs 2010 Çarşamba

adlandırılamayan

''sıradan acıları olan sıradan insanlardan biriyim,'' dedim. ''büyütülecek bir şey yok.'' bunca zaman bir gün bir kapının açılacağını düşündüm. bulunduğum odaya açılan kapıdan içeri eros girecekti ve ben ölecektim. ilk anda yarattığı çağrışımlar kadar romantik bir şey değil bu. zaten eros girdi, yaraladı ve çıktı.

''acı çekeceğimi bilsem de duygularımın yönleriyle uğraşmam,'' dedim. ''insanın kendi duygularından kaçması en büyük aciziyetidir.'' bunca zaman sustum ve sessizliğimi içselleştirdim. şimdi benden bir şeyler anlatmamı istediklerinde anlatacak hiçbir şey bulamıyorum. sıkıcı biri olduğum gerçeğinden de kaçmıyorum zaten.

''aşkın işine bak ulan!'' dedim. ''insanı kendinden uzaklaştırıyor yavaş yavaş.'' kaldırımlarına binlerce kez küfrettiğim şehir umarım bana kızgın değildir. ben ona kızgındım, hepsi geçti. zamana karşı çıkmamayı öğrendim. zamanla kavgaya girişince kazanan hep zaman oluyor.

bütün bunları kendi kendime söyledim. ''aşık mısın?'' diye sordular. ''hayır, sadece yalnızım. büyütülecek bir şey yok,'' dedim. ağır küfürler ettim, evet.

''ah ulan...''

''aşkın işine bak!''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder