7 Nisan 2011 Perşembe

artık

yeterince yalnız olamayan yeterince mutsuz da olamıyor galiba. şu erik ağacı hikayemin aklıma sürekli gelmesi de var. insan giderek çocukluğuna doğru yaşlanabiliyor. insan neler kadir bilmiyorsun bak hala. insan acıdan zevk alıp mutluluktan kan kusabiliyor. eş zamanlı olaylardan daha çok bahsetmem gerekmiyor galiba. yavaş yavaş kendimi tekrarlamaya başladım. hayat kendini tekrarlamayı abarttı galiba. ama yine de söylenmeyi bekleyen çok fazla şey taşıyorum şu çakmak cebimde. aslında oraya beni terketmeyen bir çakmak dışında herkes yerleşti hayatımın sonsuzlukla kesiştiği bir dilimde. saçlarımın dökülmesine iyice alıştım. "tamam öyle olsun," deyip geçmeye alıştım. eskisi kadar zor gelmiyor kendimi suyun kaldırma kuvvetine bırakmak. anlayamamaya alıştım. özümsedim artık: bazı şeyler anlamlara sığmıyor. sağır küfürlere alıştım. ağzımın bozuk olmasından artık kimse şikayet etmiyor. giderek daha çok susuyorum konuşmam gereken yerlerde. artık bu o kadar da canımı sıkmıyor."çok kolay elde edilen; tam da bu yüzden hiç elde edilemeyen adam" iyice kapandı kendine. canını sıkan çok şey var. ama artık umutları da var.

sonranın olmadığı bir zaman var hayalimde.şu eskinin ütopyasına sıkıştırdığım yer hani. sonların acıtmadığı bir yer. bir son bir hisle gelmezse sonra da hiç gelmemiş kabul edilebilir mi? bu çok dekorlu tek kişilik bir oyun mu yoksa tek dekorlu çok kişilik bir oyun mu?

camdan duvarlardan sesimin geri dönüşünü hissediyor çıplak vücudum. şu içine ettiğin zaman, camların kırılması gereken zaman mı? kurumayan yarandan sızan kanı em artık!