insan bir yere kadar mutlu olmak için bahaneler üretiyor. bir yerden sonra yorulup bundan vazgeçiyor. bir yerden sonra mutsuzluğa alışıyor hatta başka bir yerden sonra da insanların mutsuzluğu onu mutlu ediyor. evet 4. derece mutsuzluk kanseriyim. ama bunu bir sorun olarak görmüyorum. galiba ölümün son aşamalarından olan ''kabullenme'' aşamasına da geldim.
elbette yazdıklarım kadar üzgün ve mutsuz sürdürmüyorum hayatımı. en azından öyle sürdürmemeye çabalıyorum. ölümün kendisini olmasa da fikrini kabullenebilen bir insan yalnızlığın kendisini de kabullenebiliyor. ben belki yazdıklarım kadar mutsuz ve üzgün bir insanımdır ama bu benim için problem değil. ''neden bu kadar mutsuzum?'' diye ağlayacağım zamanları geçtim. artık hayat denen boktan zaman dilimine anlamlı şeyler sıkıştırmak için savaşmanın zamanı. ve ben hayatımın bu döneminde müziğe her zamankinden daha çok sarılıyorum. biliyorum ''hayata, insanlara ve duygulara ait bir ortak dil'' var ve ben bunu kullanarak herkese her şeyi anlatabilirim.
şu sıralar mutlulukla aramızda görece tuhaf bir ilişki var. birbirimizi sevdiğimizi hissediyorum. o kadar insan kalabalığı arasında mutluluğun her fırsat bulduğunda bana uğraması onun da beni sevdiğini gösteriyor zaten. sarhoş olduktan sonra kusmamak için açık havayı böyle bol bol çekersiniz ya içinize, hani sanki bir daha nefes alamayacakmış gibi ben de mutluluğu o şekilde sahipleniyorum. bu durum biraz garibime gidiyor.
mutlu bir hayat sürmüyorum ama mutlulukla ilgili bildiğim çok önemli bir şey var. o hissi biliyorum. mide yanması gibi bir tuhaf. alışmamaya özen gösteriniz çünkü:
mutluluğun en boktan tarafı sanki her an gidecekmiş gibi durması.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder