22 Ekim 2010 Cuma

son derken

yeniden başlasan da bilumum tarafların inanmadığı birkaç yalana feci halde bağımlı. asrın en büyük torbacısının televizyon olduğunu söylemiştim bir ara. onu takiben de yalnızlık geliyor galiba. benim söyleyeceklerim buraya yakın bir yerde bitiyor ama galiba kendimi biraz daha zorlamam gerekiyor.

son 1333 saniye. dişini biraz daha sıkman lazım şimdi. hayatını gözünün önünden film şeridi halinde geçirmene gerek yok. zaten kayda değer pek bir şey de yok. uzun uzun ölümü düşünebilirsin. ölüm düşüncesi her zaman hayat düşüncesinden büyük olmadı mı zaten? senden daha büyük bir şey aramaya çalışma artık. cennet-cehennem kıtalarını falan takma kafana. ne demişti yılmaz abi: ''kimi adama ölmek bile yakışıyor.'' kirli bir sakalın ardından kendine tebessüm edebilirsin. mesela takım elbise giyebilirsin. giymeyi çok severdin ama o tarz bir işin olmadığı için pek giyemedin. ama bağırma. ne demiştik: ''kendini affetmeden kimseyi affedemezsin.''

sona hatrı sayılmaz bir süre kala. ( kadın sahnenin solundan girer.)

''ah bu aşk denen şey alacak bir sıkımlık canımı. oysa ki efendimin beni kabul etmesinden başka bir şey istemedim. başka kadınlara dokunmasına hep göz yumdum. acı verici ne kadar şey varsa sineye çektim. ah efendim ah hiç mi görmediniz içten içe nasıl kanadığımı? hiç mi önemim yoktu size göre? şu umut olmasa içimde defalarca kez öldürürdüm kendimi. ah efendim size yaklaşık olarak kaç gönül uzakta kaldım?.. ah efendim...''

mantıksız umut bir insanı yerle bir edebilirdi. etmişti. etmişliği çokça görülmüştü. kimse umutsuzluktan ölmedi zira kimse hiçbir zaman umudunu tamamen yitiremedi. yani dostum chuck'ın aforizmalarıyla birleştirirsem kimse insanlık tarihi boyunca yeterince özgür olamadı.

bu kadar kısa kesmemem lazım. tükettiklerimi tekrar tüketmem lazım. ama galiba tükettim. bitti sözcüklerim.

... sonun belirsizliği zamanı önemsiz kıldı. hatrın zamana karışmadığı bir süre...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder