istanbul'u terkediş notları 3:
tam şu anda, yani söyleyecek pek fazla şeyin kalmadığı bir zamanda pencereden dışarı bakıyorum. birazcık çabalasam belki de insanların hayattan zevk almaktan bu kadar uzakta olmalarına üzüleceğim.
yaşamayı uzun zamandır çok sert ve kaliteli bir içkiyi tatmaya benzetiyorum. dolu dolu bir yudum alıyorsun önce... ağzının içinde ve damaklarında gezdiriyorsun bu yudumu ve hafiften bir uyuşukluk geliyor damaklarına. sonra içkinin tadını birazcık alıyorsun ve birden genzinden aşağı bırakıyorsun. önce epey bir yakıyor. ciğerlerinin bile ısındığını hissediyorsun. bu yakma bir zevk veriyor ama yakma işte, yakıyor epeyce. yeteri kadar süre geçtikten sonra damaklarında muhteşem bir tat kalıyor. vücudunda dolaşan o kaliteyi içkiyi düşününce ''iyi ki içmişim ulan!'' diyorsun.
tam olarak ne zaman başladı bilmiyorum ama bu şehir artık tekel votkasından farklı değil. zorunda kaldığın için içiyorsun ve inanılmaz bir baş ağrısı promosyonuyla geliyor. çoğu zaman ''ne bok vardı da içtim şu zıkkımı,'' dedirtiyor insana. alışkanlık işte. ne yazık ki burası da kötü bir alışkanlık formuna girdi.
dedim ya, tam olarak zamanını hatırlamıyorum. ama bir zamanlar böyle olmadığımı biliyorum. bu uyuşmuşluk hali... uykuyla uyanıklık arasında eriyen bir yaşam...
söylemem gerekir: bunların hiçbiri romantik gelmiyor bana. olduklarından başka anlamlar yüklemiyorum. bu yaşam formunun sanatsal hiçbir tarafı yok. acınası? bu da doğru kelime değil. tam da şu an yani zamanın hiçbir öneminin kalmadığı zamanda doğru kelimeleri bulmakta hayatım boyunca zorlandığımı farkediyorum. bütün şimdiki zamanlarda kendimi kaybettim. hükümsüzlük de bir hükümdür.
gittiğim yerde farklı bir adam olmayacağım belki ama gittiğim yer umuyorum ki farklı bir yer olacak. şu sevimli kasaba filmleri vardır hani. o filmlerdeki sevimli kasabalardan biri olsun. zaten büyük bir rol beklediğim ya da üstlenmek istediğim yok. çok sıradan: bu şehir insana figüranlık yapmayı öğretiyor. insan da bunu bir güzel içselleştiriyor.
ben şimdi bütün hayali gerçekliklerimi pantolonumun çakmak cebine sıkıştırıp senin olmadığın bir yere gidiyorum. adın neydi senin? hah evet hatırladım. istanbul...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder