9 Ağustos 2010 Pazartesi

korkma

kavgaların var. kendinle... zinciri bir yerden kırmak istiyorsun ama asla başaramayacağını biliyorsun. çekip gitmek istiyorsun; yaraların var. tuzlar acıtır. korkma.

en başından söylemiştim; yaraların var. oturduğun yerden kalkıp üzerime yürüyorsun. beni omuzlarımdan sarsıyorsun ve özel bir şey istediğini söylüyorsun. suratına sert bir yumruk indirip özel bir şey kalmadığını söylüyorum. birden sakinleşiyorsun. gözlerin doluyor ve bunu benden gizlemeye çalışıyorsun. evet başarısızsın. korkma.

sigaram olup olmadığını soruyorsun. iç cebimden açılmamış bir paket çıkarıp sana fırlatıyorum ve bunca aciziyetine rağmen yere düşürmeden tutuyorsun. diğer elinde hazır bir çakmak bekletiyordun. onu masya koyup paketi açıyorsun. sigaranı yakıyorsun. artık çoğu şeyin bir önemi yok evet. anlam arayışının anlamsızlığına bir yer bulmaya gerek yok.. kavramlar karmaşık halleriyle ve algılarımızda yarattıkları boşluklarla yeterince güzeller. korkma.

tek istediğinin kısa bir mola olduğunu söylüyorsun. kırbaçlarına haykıran asi yerini idamının infazını bekleyen, durumu kabullenmiş bir mahkuma bırakıyor. söylenecek yeni bir şey yok. eskilerineyse yer kalmadı. bir sürü boktan şeyi matah zannedip bir parçası olduk isteyerek. bu bizi parçalara ayırdı ve artık kendimizi bir bütün olarak taşıyamıyoruz. parçalarımız kişisel tarihimizin önemsiz yerlerinde fosilleşmeyi bekliyor. korkma.

yeterince uzun bir molayı zaten aldığını söylüyorum. şımarıklığa yer olmadığını da.

ağlıyor olduğu gerçeğini gizlemeye çalışmıyor artık. kendini nesnelerin devinimine teslim ediyor. küçük adımlarla gidiyor.

zamana kızma artık. zaman durmuyor. kesinlikle tersine işlemiyor... korkma.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder